irfy-ce şeyler

31 Ağustos 2006

Hasankeyf ve üzümleri

Batman'a geldiğimden beri en çok görmek istediğim yer tabi ki Hasankeyf'ti. Daha çok baraj tartışmalarından sonra hakkında duyduklarımla ve gördüğüm fotoğraflarıyla ilgimi çekmişti. Mutlaka görmek istiyodum ve kısmetime sağolsunlar geçen Pazar arkadaşlar o tarafa giderken davet ettiler de görmek nasip oldu.

Arkadaşlardan biri Hasankeyfli'ydi. Sabah erkenden kalkıp önce onun Hasankeyf'e bikaç km. mesafedeki köyüne gittik. Orda derekenarında kaynaksuyu yanıbaşında bi kahvaltı yaptık. Dere mevsim icabı epey bi kurumuştu ama gine de ortam güzeldi. Biraz gezip dolaşıp mıntıka keşfinden sonra daldık bahçelere. Bu tarafların üzümünün namını daha önce duymuştum. Tam da üzüm zamanı gelmişiz, direk daldık hep beraber ellerimizde kolilerle :) Bol olunca şeyedilirmiş ya, bi o ağaca, bi öbürüne gittim hepsinden tattım, ehh zaten tam da benim olayımdır bu işler, bilenler bilir. Ayrıca incirler de çok güzeldi onları da atlamiyim. Bi de narlar vardı ama onların icabına bakamadık, henüz olmamışlardı. Velhasılıkelam üzüme doydum. Bu arada 3-4 koli kadar da zula yaptık. Bundan sonra Hasankeyf Üzümü diye bişi aklınızın bi köşesinde bulunsun. Tabi bunu burdan başka yerde bulamazsınız, çünkü pek büyük çapta üretilip ticareti yapılmıyomuş. Zaten bizim girdiğimiz yerde bi üzüm bağı diil normal kendi haline bırakılmış bi bahçeydi. Sanırım böle olması da daha lezzetli yapıyo.

Ehh o kadar bahçede çalıştık ırgatlar gibi, karınlar da acıktı. Hemen bi ateş yakıldı yine derekenarında veee sac tava. Aman Allah'ım öldümde cennete mi geldim :) Bi de yapanlar işi bilen olunca aman diyim size. Hemen özetliyelim: Önce yağı döküp kıyılmış soğanları atıyoruz. Pembeleşince kuzu kuşbaşılar soğanlara eşlik etmek üzere atılıyor. İyice karıp katmak epey bi pişirmek gerek ondan sonra. Tabi o etler önceki günden güzel terbiye edilmiş, işin asıl mahareti orda aslında. Efenim sonra biberler, sonra domatesler derken sonuç şekilleniyor ve sofraya götürülüp taarruz başlıyor. Lavaşlarla bandıra bandıra ye gitsin...

Veee sonra geçtik Hasankeyf'e. Hasankeyf Batman'ın bi ilçesi. Ama aslında kasaba gibi ufak biyer. Fakat tarihine bakarsanız biçok medeniyete evsahipliği yapmış, hatta biçoğuna başkent olmuş çok eski bi yerleşim. Zaten sahip olduğu değer ve güzellikleri de bundan kaynaklanıyor. Önce direk El-Rızk Camisine girdik, hani şu hepimizin Hasankeyf diyince ilk aklımıza gelen şey olan ünlü minarenin ait olduğu cami. Yalnız caminin aslı kalmamış yıkılmış yerine sıradan bişi yapılmış. Aslından kalan şeyler, kapısı ve bu muhteşem minare. Bence kesinlikle Hasankeyfin en estetik yapısı ve üstelik nerdeyse tamamen sağlam durumda. Bilmiyorum imkan var mı ama keşke bu minare öylece alınıp kurtarılabilse sulara gömülmekten. Şahsen ben aşık oldum. Onun dışında sadece ayakları kalmış olan yıkık eski köprü var. Onun o yıkık haliyle bile Dicle üzerine ayrı bi hava katıyor. İlerde Dicle kıyısında piknik ve dinlenme alanı var. Neyse aşağı tarafta bunları gördükten sonra çıkıyoruz kaleye. Kaleye giden yol ileri doğru bi kanyon şeklinde devam edip yine çok güzel bi görüntü veriyor. Kaleye çıkıyoruz ve etrafı seyre dalıyoruz. Manzara harika. Kale ve çevresi açıkçası epey bi harap vaziyette. Ama çalışmalar var ve bir kısmı toparlanmış belli başlı eserler derli toplu hale getirilmiş. En azından kalenin sulara gömülmeyecek olduğunu öğreniyor ve seviniyorum. Kalenin Dicle'den yüksekliği 50-60 metre kadar var sanırım, dimdik bi uçurum şeklinde. Kale deyince surlarla çevrili bi şey falan düşünmeyin. Arka taraflara doğru uzanan büyük kısmı ortaya bile çıkarılmamış kocaman bi antik kent burası. Sadece bi kısmını yürüyüp belli başlı kısımlarını görebildim ancak. Ulu Cami, çarşı, bikaç ufak mescit ve türbe... Yollar hep hastası olduğum taş patikalar şeklinde. Ayrıca her taraf mağara evler ve tünellerle dolu. İnsan nereye bakacağını hangi birini inceleyeceğini şaşırıyor. Neyse efenim doyamadan iniyoruz aşağıya. Bu arada kalenin hemen girişine bi tesis yapılmış, cafe-restoran tarzında. Yalnız biraz farklı; mağaralarda oturuyorsunuz. O sıcakta o mağaraların içi cennet gibi geliyo insana serin serin. Öyle rahatlatıcı ki farkında olmadan bi saat kadar uyuyup kalmışız hep beraber içerde 5 uyurlar şeklinde. Hatta bi ara gezen gruplar başımıza gelip "Aaa adamlar uyuyo burdaaa" falan demişler dediklerine göre :) Haaa bu arada ayranları çok güzel, gelip de tatmamak olmaz söyliyim.

İşte böyle Hasankeyf, ben şööle gördüğüm kadarıyla bi üstünden geçtim. Burayı kaybetmeden bi görüp yaşamak lazım, öyle anlatmakla olmaz. Bu kaybetme meselesi hakkında bişi sölemek gerekirse; bilmiyorum burası gerçekten bi değer ve %80 inin gömülüp gideceği söyleniyor. Böyle bi değeri kaybetmek gerçekten kötü, ama diğer taraftan bu barajın getireceği biçok şey olduğu da kesin bu bölgeye. Ne zamandır buralardayım; yaşıyorum, görüyorum, buraların böyle bi yatırıma ihtiyacı var gerçekten. Üzülerek söylüyorum ama sanırım biraz gerçekçi olmak lazım, bazen bazı şeylerin kaçınılmaz şekilde kaybedilmesi gerekebiliyo, başka şeyler için. İdeallerimiz ve hayatın gerçekleri gibi bi ikilem, vazgeçmek zor ama kaçınılmaz son bazen...

7 comment(s):

o üzümleri daldan kopar yıkamadan ye :)) güzel yerler varda gidemiyos işte istanbuldan çıkıca ölüyom gibi oluyom :(( sen gesdiğin yerleri annat böle bisde gitmiş gibi yapalım

By Blogger Beyaz Piyano, at 2.9.06  

ah irfan bey, bir de oralarda mutsuz olduğunu söylersin, biz bıktık artık büyük şehirlerin karmaşalığından. ıssız adaya düşmeye ihtiyacımız var acilen

By Anonymous Adsız, at 5.9.06  

Olur B.P.cim ne demek anlatırım tabii. Ama dediğin gibi neresi olursa olsun İstanbul gibisi yok beea. Bu sana da cevap aynı zamanda Freezone birader. Ben mutsuz olduğumu söylemiyorum ama İstanbul gibi olmuyo işte. Hani demiştim ya, bülbül-altın kafes hikayesi işte. Aaah vatanım; İstanbul'um...

By Blogger irfy, at 5.9.06  

bozcaada ve üzümleriiiii
kokusuna bayılırımmmm
şarabada bayılırımmm
...
fotolar süper !

By Blogger vintage biscuit, at 6.9.06  

Daha çok Hasankeyf fotosu olsaydı keşke :(
Bende gitmek istiyorum oraları şööle bir dolaymak istiyorum ama son zamanlarda biraz karışık malum o taraflar ne kötü bir şey değil mi. İnsan kendi memleketinde şööle doyasıya gezemiyor

By Blogger Unknown, at 6.9.06  

Sağol vintaj, memnun oldum beğenmene..

By Blogger irfy, at 8.9.06  

xprodoksit yaw yazı resim dolu; saydım 41 tane mi ne resim var toplam, daha noolsun :)

Ayrıca dağda olanlarla, medyada duyduklarınla buralar hakkında yargıya varma bence. Burda herşey gayet güzel devam ediyo. Hayat normal akıyo. Yani öyle karışık falan bi durum yok. Gelmek isteyen gönül rahatlığıyla gelebilir, o açıdan kimsenin bi tereddütü olmasın. Ben de sizin gibi dışardan biri olarak sölüyorum. İstanbul'da ya da diğer büyük şehirlerde buradan daha fazla güvende diilsiniz ona emin olabilirsiniz.

By Blogger irfy, at 8.9.06  

Post a comment

<< Home